6 Mayıs 2009 Çarşamba

Hıdrellez (6 Mayıs)


Hıdrellez Bayramı, Türk dünyasında kutlanan mevsimlik bayramlardan biridir. Ruz-ı Hızır (Hızır günü) olarak adlandırılan Hıdrellez günü, Hızır ve İlyas’ın yer yüzünde buluştukları gün olduğu sayılarak kutlanmaktadır.


Hıdrellez günü Miladi takvime göre 6 Mayıs, Rumi takvime göre 23 Nisan’a denk gelmektedir.
6 Mayıs’tan8 Kasım’a kadar olan süre Hızır Günleri adıyla yaz mevsimini, 8 Kasım’dan 6 Mayıs’a kadar olan süre ise Kasım Günleri adıyla kış mevsimini oluşturmaktadır. Bu yüzden 6 Mayıs günü kış mevsiminin bitip sıcak yaz günlerinin başladığını göstermektedir.


Hızır ve Hıdrellezin kökeni hakkında çeşitli fikirler ortaya atılmıştır. Bunlardan bazıları Hıdrellezin Mezopotamya ile Anadolu kültürlerine ait olduğu; bazıları ise İslamiyet öncesi Orta Asya Türk kültür ve inançlarına ait olduğu yolundadır. Hıdrellez Bayramı’nı ve Hızır düşünüşünü tek bir kültüre mal etmek olanaksızdır. İlk çağlardan itibaren Mezopotamya, Anadolu, İran, Balkanlar ve hatta bütün Doğu Akdeniz ülkelerinde bahar ya da yazın gelişiyle belli başlı doğasal döngüler için sevinç duyulduğu görülmektedir. Hıdrellez 5 Mayıs’tan 8 Mayısa kadar olan süreçte kullanılır...


Hıdrellez gecesi Hızır’ın uğradığı yerlere ve dokunduğu şeylere feyiz ve bereket vereceği inancıyla çeşitli uygulamalar yapılır. Yiyecek kaplarının, ambarların ve para keselerinin ağızları açık bırakılır. Ev, bağ-bahçe, araba isteyen kimseler, Hıdrellez gecesi gül ağacının altına istediklerinin küçük bir modelini yaparlarsa Hızır’ın kendilerine yardım edeceğine inanılır. Ve aynı zamanda dileklerini kırmızı kurdeleye bağlayıp gül ağacına asarlar. Bir yıl boyunca dileklerinin yerine gelmesini beklerler. Bazı kimselerde ateş yakıp, dilek dilerler. Ondan sonra yaktıkları ateşin üstünden atlarlar.


Kasabamızda anlatılan geleneklere ek olarak evlerin kapılarına çiçekler, özellikle güller asılır. 6 Mayıs sabahı erkenden piknik için hazırlıklar yapılır. Piknik alanı olarak genellikle akarsu kenarları ve yeşil alanlar seçilir. Kasabamız insanlarının tercihi eskiden bu yana Tekin Çayı kenarı, Çamlık bölgesi, kendi bağ-bahçeleri ve Depo olarak adlandırdığımız Şahin Tepesi (Mursallı Milli Egemenlik Çay Bahçesi) olmuştur. Ayrıca 6 Mayıs günü yıllardır bu mekanın resmi açılış günüdür…





14 Nisan 2009 Salı

...

İnsan gruplarını bir başka değişle toplumları geçmişten bu güne taşıyan, onların yaşam tarzlarına ışık tutan, birlikteliklerini pekiştiren, vatan, bayrak, din gibi kutsal kavramların yanı sıra yüzyıllardır biriktirdikleri; gelenek ve görenekleridir. Toplumların birbirleriyle olan ilişkilerini, olaylara verdikleri tepkileri topraktan suyu kökleriyle alıp yapraklarına ulaştıran bir ağaca benzetebiliriz. Bugün insanların sevinçlerini ve kederlerini benzer bir şekilde dayanışma içinde yaşamaları onların bu köklerden ne kadar iyi beslendiklerinin bir kanıtıdır. Bu nedenle farklı insan gruplarını tanımanın en güzel yolu, onların mutlu veya acılı günlerindeki geleneklerini bilmekten geçer.
Bu noktadan hareketle ilk olarak kasabamızda birbirleriyle kaynaşmış iki toplumun, Arnavutların ve Patriyotların düğünlerini ve bu süreci nasıl yaşadıklarını anlatmaya çalışacağız…

ARNAVUT DÜĞÜNÜ

Anlatacağımız geleneklerin ve adetlerin birçoğu 80’li yıllara kadar uygulanmaktaydı. Ancak değişen hayat koşulları toplumun her alanında etkisini gösterdiği gibi, bu durum gelenek ve göreneklerin yaşatılmasını da derinden etkiledi. Bu nedenle daha çok eski zamanlardaki Arnavut düğünlerini sizlere anlatmaya çalışacağız.

Arnavut düğünlerini; kız isteme, çeyiz alma, kına gecesi ve düğün olarak sıralayabiliriz. Kız isteme olayına kısaca değinmemiz gerekirse erkek tarafından kız istemeye kimse gitmez (anne baba dahil ). Erkek tarafı kız tarafından bir büyüğü, genellikle kızın amcası veya dayısını vekil olarak görevlendirir. Kızı, erkek tarafı adına onlar ister. Düğünden bir hafta önce çeyiz alma işi gerçekleştirilir, çeyiz alma sırasında kız tarafından bir kişi (genellikle gelinin küçük erkek kardeşi) sandığın üstüne oturur ve damattan bahşiş ister.

Arnavutlarda düğün Perşembe sabahı yani düğüne üç gün kala portakal düşürme ile başlar. O gün her iki evde de sofralar kurulur. Bu sofralara eş dost ve akrabalar davet edilir, yemekler yenir, sohbetler edilir ve konuklara genellikle çay ikram edilir. Sofra toplantılarında yakın akrabalardan görevlendirilenler hizmet eder ve bu düzeni akrabalar arasından orta yaşlı bir erkek üstlenir. Düğünden önce bu toplantılarda akrabalardan bir iki kişi takıları ve verilen paraları bir kesede toplar ve kimin ne verdiğini uzunca bir listeye yazar. Erkek evinde ise, davul zurna Cuma gününden hazır bulunur.

Arnavutlarda kına gecesinin ayrı bir yeri vardır. Cumartesi günü sabahtan kız evinde kına gecesi hazırlıkları başlar. Büyüğünden küçüğüne kız tarafından akrabalar evin avlusunda tek sıra olarak dizilir, gelin herkesin elini tek tek öper. Bu bir saygı göstergesidir. Bir yandan bereket getireceği inancıyla evde un elenir. Kına gecesinde orkestra görevini gelinin arkadaşları üstlenir ve birlikte eğlenirler. Bu eğlenceye ne erkek ne de kız tarafından erkekler giremez. Kınada Arnavut gelinleri en az 4-5 kıyafet değiştirir. Kına yakıldıktan sonra gelin kınalı eliyle baba evinde bir duvara elini basıp kınanın izini çıkarır. Bunun anlamı evden ayrıldıktan sonra geride bir hatıra bırakmaktır. Bu iz yıllarca duvarda kalır.